2128Kadınları, kadın – erkek ilişkilerini, kadınların ruh dünyasını, toplum içindeki yerini konu alan birçok oyun hakkında yazı yazdım. Yazdığım yazılardaki dilin sert olmasından ötürü çok fazla ileri gittiğimi söyleyen tiple de karşılaştım ama nafile… İzlediğim oyunda gördüklerim doğrultusunda ve tabii ki kendi fikrim ve bilgimi de işin içine dâhil ederek düşüncelerimi aktarmak durumundayım. Çünkü bizler burada ertesi gün beraber yediğimiz, içtiğimiz kişilere “ayıp olmasın, yüz yüze bakacağız” kaygısı ile gördüklerimizi ve bildiklerimizi yazmaz isek hem dergi okuyucusunu hem de tiyatro izleyicisini sahtekârca bir yönlendirme içine sokmuş oluruz. Bu sahtekârlığı kendime yakıştıramadığım için izlediğim oyunlarda ne varsa aynen aktarıyorum. Evet, bazılarını yerin dibine batırıyor, bazılarını göklere çıkarıyor, bazılarına ise iyi mi kötü mü ne diyeceğimi bilemiyor olabilirim, çünkü hem iyi hem kötü yanları vardır ve bunlar gayet objektif şekilde söyleniyordur. Burada asla bir çelişki yok. Çünkü izleyiciye kendi penceremden oyunların hem alt yapısını hem teatral ögelerini sunup gidip – gitmeme konusunda bir fikir vermeye yada gittikleri bir oyuna farklı bir cepheden bakmaları konusunda gayret ediyorum.

Bizde nedense şöyle bir patoloji var. Kadın – erkek ilişkilerini anlatırken sadece kendi cephenden bakıp bunu da en bayağı, en argo dille seyirciye anlatmak büyük bir meziyetmiş gibi algılanır. Bunu abartmıyorum, bu ciddi bir patolojidir. Aslında kişi bu aşağılamaları izlerken kendini aşağıladığının farkında bile değildir. Yahu bir de bu tür diyaloglar ve oyunlar ne hikmetse kendilerini “en sosyetik, en modern” diye addeden muhitlerde dahi para ediyor. Millet gülmekten kırılıyor. Ama iş birbirine entelektüel açıdan caka satmaya gelince veya birbirlerine modern tripleri atmaya gelince bu türden bayağı diyaloglara gülen insanlar, o oyunlardaki tipleri yerden yere vururlar. Ee o zaman burada bir çelişki var; bu türden oyunlara gülen insanlar demek ki içlerinde bir yerlerde bu türden kaba saba tipleri barındırıyorlar.

İşte tam da bu cümlelerime örnek teşkil edecek ve gayet sarih şekilde ağzıma geleni söyleyeceğim oyunlardan biri de Dumanaltı Aşklar… Bu oyunla “AŞK” gibi kutsal bir duygunun dahi yan yana gelmesini hazmediyorum ama adında olduğu için mecburen ifade etmekteyim. Belki de bugüne dek gittiğim en kötü oyunlardan biri. Selahattin Duman, köşe yazılarında bir şeyler saçmalamış Gökhan Eraslan – Ferhat Ergün isimli arkadaşlar da bu saçmalardan bir şeyler seçmişler ve getirip Hüseyin Avni Danyal gibi usta bir oyuncuya da oynatmışlar.

Selahattin Duman adeta bütün kadınlardan bir demet örmüş, bu kadınların hepsinin sanki ruhunu çözmüş, bunlarla belli dönemlerde de ilişkileri olmuş ve bu ilişkilerin hepsinde de kendisini merkeze koyup kendisi haklıymışçasına bir şeyler saçmalamış. Sakın kimse bana demesin, toplumdaki çarpıklıkları komedi unsurunu işin içine katarak ve biraz da abartarak aktarmaya gayret etmiş. Ya da kimse bana şunu da demesin; kadınların ve erkeklerin duygusal ilişkilerdeki farklılıklarını, beklentilerinin değişkenliğini bize sunmaya gayret etmiş. Hiç de öyle bir şey yok; ne oyunda ne sahnede. Resmen kadınların aşka, sevgiye, evliliğe, çocuk yetiştirmeye, bir yuva kurmaya, erkekten beklentilerine dair bütün hayalleri, duygu ve düşünceleri aşağılanmış, yerden yere vurulmuş. Yazan şahıs adeta kendisini dünyanın merkezine koymuş, o aslında evliliğe, duygusal ilişkilere dair yapılması gereken her şeyi dosdoğru yapmış ancak kadınların bakış açısında bir bozukluk olduğu için doğru düzgün bir şey olmamış, olamamış. İlişkilerde var olan sorunlarda erkeklerin tamamen sütten çıkmış ak kaşık olduklarının, aslında sorunun tamamen kadın odaklı olduğunun, bu sebeple erkeklerin buna hiç kafa yormamaları gerektiğinin, kendilerini suçlamamaları gerektiğinin mesajı verilmiş, hem de açık açık kadınlar aşağılanarak. Yazan kişi, bunu yaparken kantarın topuzunu iyice kaçırarak, her kültürden kadınla evlilik çabalarına giriştiğini ama hiç birinin beklediği gibi çıkmadığını çirkin bir dil kullanıyor. Hem de kadınların geldikleri kültürün ögelerini aşağılayarak yapıyor bunu. Entelektüel alt yapısı geniş olan kadından tutun da, muhafazakâr bir kültüre sahip olan kadınların kültürleriyle, ideal dünyalarıyla da alay etmektedir. Bu açıkça saygısızlıktır.

Oyunun konusunu, örgüsünü filan anlatmama hiç gerek yok zaten. Gittiğime bin pişman olduğum bir şeydi. Hangi akılla, hangi cesaretle, hangi patavatsızlıkla bunlar kaleme alınır, kim bunları oyuna çevirir anlamıyorum gerçekten. Yahu yetmezmiş gibi az önce bahsettiğim sözde medeni, modern, elitist, seçkinci, Türkiye’nin önde gelen insanlarının oturduğu semtlerindeki seyircilerde bu türden zırvaları izlerken kahkahalara boğuluyorlar. Dediğim gibi demek ki içlerinde böylesi tipleri barındırıyorlar ki kendilerini bu denli aşırı derecede gülmekten alıkoyamıyorlar. Hadi erkek seyircileri geçtim, kadınlar da adeta aşağılanmalarını sevinerek izliyorlardı. Yahu resmen kabalığın, erkek hödüklüğünün, patavatsız davranmanın, aşağılamanın, alay etmenin afişe edildiği bir oyun nasıl bu kadar zevkle izlenir anlayamadım. Hayret!…

Hüseyin Avni Danyal… Kendisini şahsen tanımam ama gerek dizilerdeki gerek tiyatro oyunlarındaki performansından ötürü kendisine her zaman sempati duymuşumdur. Gerçekten çok başarılı bir oyuncu. Üstlendiği birbirinden farklı rolleri başarıyla yürütmüş biri. Elbette oyuncu rol seçmemeli, iyisi ile kötüsü ile her türden karakteri canlandırmalıdır. Ancak biraz da seçici olmalı diye düşünüyorum, özellikle metin konusunda. Ben özellikle Hüseyin Avni Danyal gibi usta bir ismin daha da seçici olması gerektiğini düşünüyorum. Umarım bir an önce kendisi de bu hatanın farkına varır ve oyundan elini eteğini çeker. Evlilikleri, ilişkileri, kadınları bu derece aşağılayan bir oyunda oynamış olmasına rağmen yine de kendisine edebiyat dünyasına çok büyük katkısı olan değerli bir hanımefendiyle gerçek hayatta yaptığı evlilikte mutluluklar diliyorum.

Oyunu teatral açıdan değerlendirmeye gerçekten hiç gerek yok. Çünkü daha da batıracağım oyunu. Ama gerçekten daha fazla kötü söz söylememek için zor tutuyorum kendimi. Gerçi söyleyeceğimi söyledim, daha ne diyeyim; bu oyuna verdiğim zamana acıdım.

No Comment

You can post first response comment.

Leave A Comment

Please enter your name. Please enter an valid email address. Please enter a message.