yok-oglum-biz-evdeyiz-300x200Yüze vurumcu tiyatro tarzı, insanoğlunun içine düştüğü çelişkileri, sergilediği ikiyüzlülüğü, sahtekârlığı net bir şekilde aksettirmelidir. Şayet şiddet, acımasızlık, riyakârlık varsa elbette sahnede sunulmalıdır ancak özendirerek veya âdeta reklam yaparak değil de eleştirel bir gözle aktarılmalıdır seyirciye. Bu türden oyunları sahneleyen grupların, söyleyecek, daha doğru bir deyişle eleştirdiği şeylerin yerine koyabilecek bir sözü de olmalıdır. Aksi takdirde “ben olumsuzlukları vererek olumsuzluğu eleştiririm gibisinden” sığ bir mantıkla bu işler olmaz.

İstiklâl Caddesi’nin gözde sanat mekânlarından İkinci Kat’ta Serbest Bölge grubunun “Yok Oğlum, Biz Evdeyiz” oyunu tam da bu özelliklerin hepsini taşıyor. “Yüze vurumcu tiyatro işte tam olarak budur” dedirtiyor bilen insanlara. Yani oyun için yüze vurumcu tiyatroya mükemmel bir örnek dersem abartmış olmam.

Oyuna bakalım…

Çevremizde, anlamını dahi bilmediği şerefi, delikanlılığı, dürüstlüğü, mertliği, namuslu olmayı, raconu dillerine dolayıp sadece kendine gelince delikanlı kesilip başkalarının hakkı, namusu söz konusu olunca aksi davranmak için en önde koşan kepazelere o kadar rastlarız ki zaten bu kelimeleri dillerine pelesenk edenlerdir en çok bunlara aykırı davrananlar. Bir de bu tür insanlar yediği haltları saklamasını da çok iyi bilirler. Kendilerine asla toz kondurmazlar, lafa geldiğinde mangalda kül bırakmazlar, oynamayı çok iyi bilirler. Fakat iş başkasını karalamaya gelince kantarın topuzunu kaçırdıkça kaçırırlar. Hele bir de başkasında aynı hataları gördüler mi acımasızca üstüne giderler. Hem de yok edercesine. Yani tam ikiyüzlülük örneğidirler. Elbette hayatlarının merkezlerine yerleştirdikleri bu kavramlara gerçekten uygun davrananlar da yok değil. Ancak birçoğu bir müddet sonra ya antisosyal bir kişilik yapısına bürünüp tüm dünyaya karşı cephe alır hale gelirler ve herkesi potansiyel suçlu olarak görürler ya da bıkkınlık yaşayıp her şeyden elini ayağını çekerler.

Oyunda dördü erkek biri kadın olmak üzere beş genç karakter var; Murat, Kerem, Can, Faruk ve Ayşegül… Dördü birbirinden bitirim genç erkekler. Kız ise mazbut bir ailenin koruma altında büyütülmeye çalışılan üyesi. Tabi koruma ne işe yarıyorsa… Neyse devam edelim. Murat’ın mahallenin kızı Ayşegül ile ilişkisi vardır. Murat’ın ailesinin evde olmadığı zamanlarda evde buluşurlar. Ve yine öyle bir gün. Fakat kız tam evden çıkacakken eve davetsiz misafirler gelir ve olanlar olur. Hiç sonunu bulmaya çalışmayın. Oyuna gittiğiniz zaman izlerken yapacağınız tahminlerde boşa çıkabilir. Merakla izleyin bakalım ne olacak?

Oyunun yazarı ve yönetmeni Görkem Şarkan yukarda bahsettiğim tipten insanları beş karakter üzerinden kaleme almış ve kaleme aldığı bu metni de sahneye aktarmış. Gerek metin bakımından gerekse bu metnin işlenmesi açısından çok başarılı bir iş çıkarmış. Özellikle oyunun son sahnesindeki replik tam manası ile bütün çarpıklığı özetliyor. Sadece yazıp yönetmekle kalmamış aynı zamanda oyunda rol almış. Kesinlikle çok iyi bir gözlem gücüne sahip olduğu belli. O da çevresinde mutlaka raconu ve delikanlılığı kendilerine şiar edinmiş insanları görmüştür. Ancak herkes bu denli detaylı bir şekilde gözlem yapıp sahneye aktaramaz. Bedensel ve sözel olarak hiçbir detayı atlamamış. Delikanlılık yapan erkeklerin sevdiği kıza karşı hissettikleri heyecan, ona dokunamaması, bu tiplerin evlenilecek kız – eğlenilecek kız diye ayrımlara gitmesi, mazbut aile yapısı, mahalleye sahip çıkma duygusu, birçok konuyu şiddetle halletme çabası, bu ortamlarda farklı cinsel tercihlere karşı gösterilen tahammülsüzlükler, fakat içlerde yaşanan çelişkiler… Ve daha birçok konu. Oyuncu seçiminde de sıfır hata var. Herkes rolünün kişisi. Bu da oyundan alınan zevki ikiye katlıyor. Görkem Şarkan’ı bu genç yaşta böylesi bir gözlem gücünden ötürü kutluyorum. Tiyatrocu zaten iyi bir gözlem ve analiz gücüne sahip olmalıdır, aksi takdirde hiçbir rolü samimi bir şekilde oynayamaz. Fakat bir konuda gücendiğimi de söylemeliyim J. Yahu Acıbadem – Koşuyolu tayfası ile ne sıkıntısı var acaba? Bir Koşuyolu sakini olarak kabul etmiyorum bu denli acımasız eleştiriyi. Koşuyolu – Acıbadem’i daha önceden hiç görmemiş biri bu oyunu izlerse direkt bu bölgeler hakkında olumsuz şeyler düşünecektir. Aksine bu semtler İstanbul’un en nezih semtleri olarak bilinir. Şaka bir yana elbette her semtte böylesi insanlar da vardır ki itiraf etmek gerekirse var J.

Her oyuncuyu teker teker ele almak istiyorum…

Deniz Celiloğlu; oynadığı her oyunda doğal bir oyunculuk sergiliyor. Bence o her rolün adamı olan bir aktör. Birçok farklı oyunda birçok farklı karakterde gördüm kendisini. Bu oyunda da aynı başarılı performansıyla karşımızda. Her ne kadar içinde bir yerlerde tortusu olsa da mahallenin şiddete karşı duran genci olarak, mahallenin en gözde kızına tutulan katıksız, saf âşık rolünde sahnede. Eli sevdiğinin eline bile değdiğinde heyecandan titrer, nutku tutulur, onu deliler gibi kıskanır ama ne yazık ki kızın bu sevdadan haberi dahi yoktur. Özellikle kızı anlatırken kullandığı ses tonu ile normal konuşma esnasında kullandığı ses tonu arasındaki farklılık o heyecanlı aşkı anlatmaya yetiyor.

Mustafa Barış Koçkar; Murat karakterini canlandırıyor. Mahallenin kızlarından biri ile ilişkisi var. Ama gizli bir ilişki, öyle olmak zorunda çünkü. Tedirgin halleri kör göze parmak sokar niteliğinde vermese keşke. Seyirci zaten olayların akışından ötürü tedirginliği alıyor, üstüne bir de bunu “ben tedirginim” edası ile altını çizerek vermeye gerek yok.

Esme Madra; mahallenin korumacı bir ailesinden çıkan, en büyük derdi sevdiği çocukla “kazasız – belâsız” bir şekilde evlenmek olan bir kızı canlandırıyor. Korku hallerini ve gizli bir şeyler yapan mahcup kızı başarılı bir şekilde vermiş. Özellikle o mahcup anlardaki parmak tiklerini çok iyi bulmuş.

Ersin Olgaç; gel de bir şey söyle şimdi. Mahallenin en bitirim ama bir o kadar da en saf delikanlısı rolünde. Nasıl başarılı bir oyunculuktur o? Ersin Olgaç, her hareketini seçerek yapmış. Hiçbir tavrı öylesine yapmıyor. Karakterin edepsiz bitirimliğiyle beraber saflığını da o denli içten vermiş. Serbest Bölge grubu oyunlarının sonunda selâma çıkmıyorlar ancak şayet oyuncular teker teker selâma çıkacak olsalar seyirciden en kuvvetli alkışı kesinlikle Ersin Olgaç alır. Sadece yazılan karakterden kaynaklı bir şey değil bu, Olgaç’ın o karakteri başarılı bir şekilde oynaması ile ilgili. Oynayacağı karakterin bütün özelliklerini çok iyi irdelemiş. Kendisini izlerken kahkahalara boğulduğum anlar olduğu gibi, karakterin haline içten içe üzüldüğüm zamanlar da oldu. Her iki duyguyu aynı anda hissettirebiliyor.

Serbest Bölge’nin oyunlarını takip etmeye devam edeceğim. Bence siz de bir bakın derim…

No Comment

You can post first response comment.

Leave A Comment

Please enter your name. Please enter an valid email address. Please enter a message.