İş dünyası sadece çalışan açısından değil, aynı zamanda işveren açısından da acımasızlık özelliği taşımaktadır. Aslında işverenler de bir bakıma “çalışan” kesim içinde yerlerini almaktadırlar. Çünkü bir grubu koordine etmek, onların kendilerine sunulanlardan rıza göstermelerini sağlamaya çalışmak, ikna etmek için çaba göstermek, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak, maddi – manevi tabloların hepsini göz önünde bulundurarak plânlar yapmak önemsenmeyecek işler değildir. Akılcı ve rasyonalist düşünen kişilerin zaten yöneten kesimin varlığından yana bir sıkıntısı yok. Asıl sıkıntı, patron, idareci, müdür, işveren konumunda bulunan kişilerin vicdanları doğrultusunda alacakları kararlarda doğuyor. İşçi – emekçi – çalışan konumundayken durumun iyileştirilmesi adına fikirleri olan ve bu fikirleri sistemli bir şekilde öneriler halinde dile getiren kişiler yöneten sınıfına dâhil olduklarında nedense büyük bir değişim gösteriyorlar. Ne yazık ki bu değişim genelde olumsuz yönde seyrediyor. Daha acımasız, daha insani değerlerden uzak, istekleri ve ihtiyaçları daha yok sayan bir tutum içerisine girmeye başlıyorlar. Bu girdap onları var olan insani özelliklerinden uzaklaştırdığı için kendileri de buhrana sürüklenmekte ve bu buhranla birlikte ciddi mutsuzluklar yaşamaktadırlar.
İngiliz yazar Mike Bartlett’in yazdığı ve GİMP grubunun sahnelediği “Sözleşme” tam da iş dünyasının bu vahşi yüzünü ortaya koyan bir oyun. Oyunda, bir şirketin yöneticisi ile şirket çalışanlarından biri olan Emma arasında geçen diyaloglar eşliğinde kapitalizmin ve iş dünyasının çirkin yanları, göz önüne seriliyor. Şirket yöneticisi olan kişi, şirket politikaları gereği çalışanına kuralları bildirir. Oyun bu kuralların hatırlatılmasıyla başlar. Kurallar arasında şirket içinden herhangi biriyle duygusal bir ilişki kurulmaması da yer almaktadır. Emma, bu kurala anlam verememekle birlikte işinden olmamak için kurallara uyacağını dile getirir fakat bir müddet sonra “şirket içinden herhangi biriyle duygusal ilişki yaşamama” kuralına aykırı davranır ve biri ile ilişki yaşamaya başlar. Her ne kadar ilişkisini saklamaya çalışsa da pek başarılı olamaz. Şirket, personelini kurallarına uydurmak ve bu bağlamda takip etmek konusunda o kadar sıkı ve hatta takıntılı bir durumda ki ilişkiyi inkâr edilemeyecek şekilde ispatlar. Yönetici bu kez de ilişkinin evliliğe dönüşmemesi için büyük çaba sarf eder. Emma ile sevgilisinin aşkı kuralları tanımaz ve evlenirler. Şirket hemen önlemini alır ve adamı başka bir yere gönderir. İrtibatın koparılacağını düşünürler fakat yanılırlar. Emma hamiledir. Şirket, evliliğin iş verimine yansımaması için acımasız taktikler dener. İlişkideki aktörlerden biri pes eder, çocuğun akıbetiyse çok acı olur, Emma ve eşi de başladıkları noktaya geri dönerler. “Hiç bir şey” yaşanmamış gibi ne yazık ki “her şey” unutulur. Farkındayım, son cümleleri muğlâk bıraktım. Ancak kanımca böyle bırakmalıyım. Buralar hakkında pek detay vermeyeceğim. Çünkü oyunda görmenin daha etkili olacağını düşünüyorum.
Oyunun başında kendini tekrar eden sahneler var. Rejisel açıdan da bir devinim olmadığı için ilk etapta seyircide bir sıkılma meydana geliyor. Ancak daha sonra bu tekrardan sebep sıkılma yerini meraka bırakıyor. Özellikle şirket yöneticisinin acımasızlığının vardığı son noktayı görebilmek adına sunduğu dâhiyane fikirler bizi sonuca biraz daha kilitliyor. Artık çalışan Emma ile kapitalist kafa yapısını temsil eden yönetici arasındaki mücadelede seyirci de yerini alıyor ve mücadeleyi umutla takip ediyor. Bu durum seyirciyi direkt oyunun içine katıyor ve doğal olarak heyecanı da arttırıyor. Oyuna gidecek olursanız – ki bence içerdiği mesajlar, metnin kurgusundaki başarı, oyuncuların performansları ve sıra dışı bir oyun olması hasebiyle gitmeniz gerekir diye düşünüyorum – asla sıkılmayın, sabırla bekleyin, sizler de yazdıklarıma hak vereceksiniz.
Yönetmen Aziz Sarvan; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarının başarılı oyuncularından biri olan Sarvan, üç yıl önce Gösteri Sanatları Merkezinde sahnelediği performansın haricinde uzun zamandır bir oyun yönetmiyordu. “Sözleşme” bu uzun aradan sonra iyi bir tercih olmuş. Çünkü oyun, kurgusu bakımından merak uyandıran bir metne sahip. Bu metin, şayet devinimi yüksek bir şekilde sunulursa, devinim öne geçer ve oyunun içindeki mesajlar dolayısıyla bununla beraber ironiler de kaybolabilir. Öyle sanıyorum ki Sarvan, metnin bu özelliğini fark etmiş olacak ki karakterlerin sivrilmesine müsaade etmemiş. Oyundaki hareketliliği de epey bir sınırlı tutmuş. Bu yazdıklarımdan, asla statik bir reji yapmış anlamı çıkmasın. Aksine, göz yormayan ama dikkatin odaklanmasını sağlayan ve yönetmenin kendi yaratımı olan ışık tasarımı ve sahne geçişlerindeki gizemli müziklerin desteğiyle heyecanı oyun boyunca ayakta tutmasını bilmiş. Yukarda da söylediğim gibi oyunun başında sıkılma meydana gelebiliyor ancak yönetmen metne duyduğu güvenden olsa gerek oyunun başında seyircinin dikkatini daha fazla toplamak hatta daha doğru bir deyişle seyirciyi yakalamak adına herhangi bir çıkışa tenezzül etmemiş. Yönetmenin bu tercihi, oyunun sorgulama özelliğini daha da ortaya çıkarmış. Kör göze parmak sokmadığı için seyircinin oyundan çıktıktan sonra, metnin sunmak istedikleri hakkında daha fazla düşünmesini sağlıyor.
Pınar Fidan; oyunun çevirmeni. Kendisine böylesi değerli bir metni çevirerek Türkiye tiyatrosuna katkıda bulunduğu için teşekkür ederim. Oyunda da şirket yöneticisi rolünde karşımıza çıkıyor. Çalışanını umursamayan, şirket prensiplerini ve menfaatini bütün insani değerlerin üstünde tutan, hayatına dair en ufak bir ipucu vermeyi güçsüzlük sayan bir kadın yönetici. Pınar Fidan, karakteri hakkında bu duyguları bize hissettiriyor ancak oyun boyunca neredeyse aynı tonda seyreden konuşması ve hiçbir değişiklik göstermeyen mimikleri ile ara ara oyunun enerjisinin düşmesine sebebiyet veriyordu. Üstüne kimi yerlerde hızlı konuşmaya çalışması bazı kelimeleri yutmasına neden oldu. Daha sarih bir Türkçeyle konuşur ve sözlerini mimikleriyle de desteklerse seyirci üzerindeki etkiyi net bir şekilde arttıracaktır diye düşünüyorum. Bunların yanı sıra sahne geçişlerinde değiştirdiği fular, şal vb. aksesuarları bir sonraki sahnede yerde görünmeyecek şekilde saklayamaması da göze batan diğer bir unsurdu. Aziz Sarvan gibi usta bir oyuncunun da büyük bir hassasiyetle üzerinde durduğu bu noktayı göz ardı etmemek gerek. Çünkü bu söylediğim tiyatronun dikkat ve estetik yönüyle ilgilidir.
Derya Şahan; oyunda şirket çalışanı olan Emma rolünü canlandırıyor. Beden dilini, içinde bulunduğu duyguya göre çok iyi kullanıyor. Kararlılığı, ukalâlığı, ezikliği, korkuyu, kaygıyı, şüpheciliği, kendinden emin halleri, yalvarmayı ve daha birçok duyguyu beden diliyle de gayet başarılı şekilde bizlere sunuyor. Bazı oyuncular, duygu dönüşümlerini sistemli bir şekilde yaptıkları zaman seyircinin sıkılacağı kaygısını güderek ani duygu dönüşümlerinde bulunurlar. Bu kaygı aslında onları gerçeklikten uzak kılar. Derya Şahan ise duygu dönüşümlerinde tedriciliği tercih etmiş ve bence gayet doğru yapmış.
Oyunun merak uyandıran ve bir o kadar da acımasız yüzünün ortaya konulmasını sağlayan, “Sözleşme” oyunu için yapılmış özgün müziklerin sahibi Mustafa Özdemir. Yaptığı müziklerle oyuna ciddi manada büyük destek vermiş.
Sahne tasarımı Nihal Burakgazi’ye ait. Sade ofis tasarımları, emperyalist ve kapitalist bir misyona sahip olan şirketlerde, çalışanların sadece ve tamamen yapılan işe odaklanmalarını gerçekleştirmek için kullanılır. Bu durum maalesef bizim ülkemizde sadelik ve duruluk diye algılanır ancak maksat sadelik ve duruluk gibi saf bir niyet taşımamaktadır. Asıl amaç çalışanların dikkatlerini asla başka bir şeye vermemelerini, direkt işleriyle hemhal olmalarını sağlamaktır. Bu tasarımlar nice psikolojik tahlillerden geçerek yapılmaktadır. Oyundaki sahne tasarımı da bana böylesi zihniyette işleyen şirketlerdeki ofisleri anımsattı. Bu bağlamda oyun metni ile uyumlu bir dekor olmuş.
GİMP, Türkiye tiyatrosunda taze bir soluk. Kısa manifestolarında, yenileri denemeye çalıştığını, yeni metinleri ülkeye kazandırmayı hedeflediğini söyleyen bir grup. “Sözleşme” oyunu, hedefleri doğrultusunda hareket ettiklerini gösteren bir çalışma. Böylesi projelerle devam ederlerse kazanan hem kendileri hem de Türkiye tiyatrosu olacaktır. Bizlere “Sözleşme” gibi daha birçok yeni oyun izleme şansı sunacaklarını umuyorum.
No Comment
You can post first response comment.