enU-dullar-istseh-4Aman! Sakın başlığa aldanıp oyunun, emekçi ve sömürülen kadınların, haklarını aramak maksadıyla yürüttükleri mücadeleyi anmak için belirlenen Dünya Kadınlar Gününe yaraşır bir oyun olduğunu vs. düşünmeyin. Geçelim kadınlar gününü… Kadınların sorunlarına dair bir tek cümle ile bile olsa değinen bir oyunla karşılaşacağınızı dahi sanmayın. Bu başlık tamamen yermek maksadı ile atılan dokundurmalı, iğneleyici bir başlık… Peki, oyunda bu kaygı güdülmek zorunda mı? Tabi ki hayır. Kadınlarla ilgili bir metinde kadın sorunlarına parmak basma zorunluluğu yok. Olursa daha iyi olur ancak illa olmalı diye bir şey yok. Yazar olayı ya da kişileri farklı cephelerden ele alabilir. Ancak bir oyun metninde boşanmış veya eşlerini kaybetmiş kadınların hepsi kaba bir üslupla lümpen, aptal, zevksiz, hafif, duygu yoksunu, aşırı derecede seks ve erkek düşkünü ve aşağılanmış şekilde de gösterilmek zorunda değil.

Oyunda eşlerinden boşanmış veya eşlerini kaybetmiş kadınların durumları, psikolojik halleri, gösterdikleri tavırlar adeta skeçler halinde verilmiş. Evet, skeçlerin temelinde abartı vardır ancak boşanmış ya da eşini kaybetmiş kadınların hepsinin bu kadar şapşal, seviyesiz verilmesi kabullenilebilir bir durum değildir. Kadınların, kendilerini erkeklerle tanımlayan, erkekler için kendilerini şekillendiren kişiler olarak verilmesi ise daha kötü. Efendim neymiş; “Toplumda böyle kadınlar varmış, maalesef boşanmış kadınlar da bu psikolojik buhranlar yaşanırmış, bu durumda kadınların da hata payı çok büyükmüş”… Eşlerini kaybeden veya boşanan her erkek ya da kadında cinsiyeti fark etmeksizin psikolojik bazı sıkıntılar baş gösterebilir, davranış ve düzen değişiklikleri elbette olabilir ancak dikkat ederseniz hepsinde ihtimal sunuyorum. Olmak zorunda değil. Kaldı ki psikolojik arazlar içinde olması, öz benliğini, karakterini tamamen yitireceği anlamına gelmez ve hepsi adeta seviyesizlik yarışındaymış gibi gösterilemez. Çünkü öyle değil.

Şaşırdığım noktalardan biri ise oyunun sahnelendiği kurumun başında ki genel sanat yönetmeni bir kadın, oyunun yönetmeni ve bütün oyuncuları kadın… Yahu nasıl olur da bu kadro kadını yerden yere vuran böylesi bir oyunu sahneler, bu oyun nasıl olur da kuruldan ve genel sanat yönetmeninin inisiyatifinden geçer anlamıyorum. Yönetmen Hülya Karakaş, oyunun broşüründe fikirlerini kısaca ifade etmeye çalışırken demiş ki; “Sağlam bir gerçeklikle ama mizahla, sevgiyle, öfkeyle kurulmuş – Dulluk – hikâyeleri.”. Bu metnin veya oyunun neresinde sağlam bir gerçeklik var. O zaman bu söze bakarak bütün boşanmış ya da eşi ölmüş kadınlara bu kadar aşağılayan bir gözle bakmamız lazım. Tamam, katılıyorum, kanayan yaralar ironik bir dille verilebilir. Mesela şiddeti yermek için, şiddetin kötülüğünü ortaya koymak için yapıtlarda şiddet kullanılabilir. Ancak alt metinde, şiddetin “kötü” olduğu, doğuracağı sonuçların “acımasız” olduğu mesajı mutlaka verilmelidir. Bu metinde yer alan tiplerin hepsi gerçekmiş ve sadece böyle olurlarmış gibi kadınlar aşağılanmaktadır. Durumun kötü olduğu değil de eşi ölmüş kadınların hepsinin böyle olduğu mesajı verilmektedir. Adeta bu kadınlarla alay edilmektedir.

Buraya kadar anlattıklarım tamamen oyun metni ile ilgiliydi. Gelelim bu kötü metnin sunumuna…

İnsanlar arasında fikirsel manada veya metinlere bakış açısı itibariyle  farklılıklar olabilir fakat elma ile armudu karıştırmamak lazım.

Metin hem içerdiği mesajlar, hem üslup hem de kurgusu açısından çok kötü bir metin. İlk defa yazılarımda uç noktada bir şey söylüyorum ama sonuna dek arkasındayım. Çok kötü bir metin; gerekçelerini de yukarda yazdım. Bu kötü metnin Şehir Tiyatrolarının repertuarına dâhil edilmesini de ayrıca eleştiriyorum. Ancak bu kötü metin ancak böyle yönetilebilir ve ancak oyuncular tarafından bu kadar iyi sahnelenebilirdi. Metnin kötü olması demek yönetmenin rejisinin veya oyuncularının performansının kötü olacağı anlamına gelmez.

Hülya Karakaş; metinde birbirinden kopuk kopuk verilen kadın hikâyelerini her ne kadar kurgularken zorlandığı belli olsa da bir yönetmen olarak başarılı bir şekilde birleştirmiş. Sadece oyunun başında yer alan, üç kadının dışarıdan gelip oyuna dâhil olması sahnesi olmasa oyun daha iyi bir başlangıç oluru. Çünkü çok samimiyetsiz ve yapmacık bir başlangıç olmuş. Oyunun sonunda erkekler hakkında sarf edilen ucuz özdeyişler, tekerlemelerde rejiyi basitleştirmektedir. Ayrıca kendisini keşke sahnede görmeseydik. Oyunu yönetirken daha dışarıdan bir gözle bakıyor olsaydı, oyun hakkındaki farkındalığı daha farklı boyutta olurdu diye düşünüyorum. Ve yönetmen olarak çok şanslı; oyuncu kadrosu gerçekten başarılı.

Oyuncu kadrosu içinde biri var ki zaten hakkında söz söylemeye dahi imtina ederim; Güzin ÖZYAĞCILAR… Aldığı her rolü, her karakteri başarılı bir şekilde yansıttı. Sahnelediği bütün tipler birbirinden farklıydı. Hiçbir tipte aynı tavrı görmedik. Her seferinde farklı bir oyuncu o karakteri canlandırıyormuş hissine kapıldım. Bir oyuncuda bu kadar geniş bir yelpazenin olması herhalde ancak Güzin ÖZYAĞCILAR gibi duayen oyunculara mahsustur. Ancak ilk sahnede ölen kocasının hayali ile konuşan kadını oynarken, kocasının hayaline attığı şişeleri keşke daha dikkatli atsa da şişeler sahneden aşağı tehlikeli şekilde düşmese.

Neslihan Ayşe ÖZTÜRK; ayakları yere sağlam basan, gayet kendinden emin, sahnede devleşen, rollerinde asla abartıya kaçmayan, büyük büyük oynamayan, güldürmek gayesi gütmeyip komik duruma düşmeyen, yönetmenin belli rollerde yüklediği seksi imajını ucuzlaştırmadan verebilen… Olumlu manada daha birçok güzel sözü hak eden bir oyuncu. Kendisini izlemekten büyük zevk aldım.

Süeda ÇİL; oyuna gidenlerin birçoğunun “çok tatlı ya” övgülerini almasına rağmen, en azından diğer oyuncularla kıyasladığımda başarılı bir performans sergilediğini söyleyemeyeceğim biri. Fiziksel sempatisi ile oyunculuğunu da karıştırmamak lazım. Çünkü fiziksel sempati insanın kendine kattığı bir şey değildir ve başarıyla da alâkası yoktur. Hatta oyunun en vasat oyuncusuydu. Abartılı ifadeleri ile kendini güldürmeye endekslediği çok belliydi.

Oyunun sahne tasarımı için Rıfkı DEMİRELLİ’nin hakkını teslim etmem lazım. Sahne tasarımında kullandığı ogeler, tercih ettiği renkler reji açısından fonksiyoneldi.

Gelelim oyunun müziklerine… Özellikle ayrı bir başlık altında almak istedim. Müzikler ek oyuncudur. Müzik tercihlerinin sağlıklı yapılması durumunda sahnede görünmez dev bir oyuncu belirir. Ancak tercihlerde oyun ile uyumsuz ve kalitesiz müzikler seçilirse oyunun yapacağı etki azalır. Hani hatırlarsanız Kandemir Konduk – Gani Müjde ikilisinin bir zamanlar yaptığı dizilerde müzik yapan biri vardı; Özkan Turgay. O kadar basit ve sıradan müzikler yapardı ki o dizileri izlemek sırf o müziklerden ötürü bile işkence gibi gelirdi. Bu oyunun müzikleri içinde aynı şeyleri söylüyorum. Okullardaki müsamerelerde dahi daha başarılı ve kaliteli müzikler tercih edilir. Oyunun değerini düşüren diğer bir unsur da oyunun müzikleri. Özellikle de oyuncuların koro halinde söylediği şarkılar…

Dönelim en başa; birçok tiyatro insanını, Şehir Tiyatrolarının bu seneki repertuarı hakkında söylediği olumsuz sözlere hep temkinli yaklaştım. Hükmümü acımasız vermemeye gayret ettim ancak “Dullar” oyununu izledikten sonra maalesef bu kanaate daha büyük bir adımla yaklaştım. Böylesi basit ve hatta çirkin metinlerin bu kadar büyük ve başarılı bir kurumun çatısı altında sahnelenmesi bana anlamsız gelmektedir. Keşke tercihlerde daha titiz davranılsa…

No Comment

You can post first response comment.

Leave A Comment

Please enter your name. Please enter an valid email address. Please enter a message.